top of page
Yazarın fotoğrafıSüleyman Işık

Memleketimden insan kaynakları manzaraları 5 (Kantarın topuzu)

İş dünyasından yaşanmışlıklar


Bu seride sizlere, iş dünyasında gerçekten yaşanmış bazı anekdotlar sunacağız. Bu yaşanmışlıklar, Süleyman Işık tarafından kaleme alınmış olmakla birlikte bu sayfa herkese açık. Yaşadığınız ilgi çekici olayları bize yazın lütfen.


kantarın topuzu

Kantarın topuzu


Uluslararası bir telekom şirketinin İK Müdürlüğü pozisyonu için görüşmeye çağırıldığımda çok sevinmiştim. Mülakat yapacak olan meslektaşım, Avrupa ve Ortadoğu’dan sorumlu İK Direktörü ve sık sık gazetelerde boy gösteren popüler biriydi. Heyecanlıydım. Hem böylesine donanımlı ve başarılı biriyle tanışacak, hem de bu çaptaki bir şirketin işe alma süreçleriyle ilgili bilgimi, görgümü artıracaktım.


Belirtilen saatten önce oradaydım. Bekçi beni kulübede misafir etmişti çünkü direktör bir türlü bulunamamıştı. Yarım saatlik bekleyişin ardından karşı karşıyaydık. Benden birkaç yaş gençti. Top sakalı, marka olduğu karşıdan bağıran şık giysileri ve yüzüne yakışan gülümsemesiyle çizdiği imaj pozitifti. Ayakta hoş geldin beş gittin faslını icra ederken sekreteri de bir yandan boş oda bakınıyordu. Bulabilirse mülakata başlayacaktık. En sonunda arka taraftaki bir kızcağız çalışmakta olduğu odadan çıkarılıp salona alınırken biz de kızın boşalttığı odaya geçtik. Direktör, önünde benim özgeçmişim evirip çeviriyor ve sanki soracağı soruları arıyor gibiydi. Zaman kazanmak için ilk olarak özgeçmişimi özetlememi istedi. Sonra çok iş değiştirmemin nedenini sordu. Anlatmaya çalıştım. Kısa bir sessizliğin ardından aklına başka soru gelmemiş olacak ki, mırıldanarak İK Müdürü’nde ne tür vasıflar aradıklarını esneye esneye anlattı. Saat daha 11.00 civarıydı ama anlaşılan direktör epey yorgun ve uykusuzdu. Esnememek için kendimi epeyce zorladım.


Odadaki ağır havayı bir telefon bozdu. Direktöre birden canlılık geldi. Anlaşılan birlikte gidilecek bir seyahatin planları yapılıyordu. Telefonu kapayıp enerjik bir sesle ‘Nerede kalmıştık?’ diye sordu ve yanıt beklemeden şirketteki İK uygulamalarını göz göze gelmeden anlattı.  Sonra birden bana dönüp ‘Biz, sıra dışı bir şirketiz ve sıra dışı uygulamalarla bu noktaya gelebildik. Aradığımız yöneticiler de sıra dışı olmalı. Örneğin eğitim sürecinde daima ilkleri biz gerçekleştirdik. Mavi yakalıları beyaz yakalılarla birlikte 5 yıldızlı otellerde eğitime aldık. Kişi başına düşen yıllık eğitim süresini 45 saatin üzerine taşıdık. Eğitim komitesine işçi temsilcisini de dahil ettik. Peki şimdi siz söyleyin bakalım… Eğitim konusunda öyle herkesin uyguladığı değil de geçmişte sıra dışı bir uygulamanız oldu mu?’ diye sordu.


‘Aslında var’ dedim. Uyaran bir ses tonuyla araya girdi ‘Mutlaka vardır da tekrar hatırlatayım; Anlatacaklarınız öyle genel geçer şeyler olmasın. Özgün olsun, yaratıcı olsun, sıra dışı olsun…’

‘Peki madem’ diyerek başladım: ‘Çalıştığım şirketlerden birinde eğitim sonrası ölçme değerlendirme işini sıkı tutuyor ve izliyorduk. Gördük ki, verilen eğitimler sonrasında verimlilik düzeyi bir miktar artıyor, sonra tekrar eski düzeye iniyordu. Bunun üstüne kafa patlattık, mülakatlar yaptık, araştırdık. Gördük ki, işçilerimiz bizimle işte başka bir kültürü paylaşıyor, toplam kaliteydi, iletişimdi, empatiydi birçok kavramla haşır neşir oluyorlardı. Oysa eve gittiklerinde onları çok başka bir kültür bekliyordu. –Herif herif gül gibi kızıma yazık ettin- diyen bir kaynanayla, -Karşıdaki Leyla’nın kocası İsmail daha fabrikaya gireli 2 sene olmadı bak araba çekti altına- diyen karısıyla, evden bunalıp kahveye gittiğinde laga luga muhabbetiyle iç içe oluyorlardı. Bizimle 8 saat paylaşırken özel yaşamla uykuya ayırdıkları 16 saat vardı…’.


‘Eee’ diye sıkılmış bir tonda ‘Sadede gelelim lütfen’. ‘Peki’ diyerek devam ettim. ‘Biz de bu tespitten hareketle, eğitimlere işçilerimizin yanında eşlerini, kaynanalarını, yetişkin çocuklarını ve dilerlerse kahvedeki okey arkadaşlarını dahil ettik.  Sonuçlar çok olumluydu’.

Uzun bir sessizlik oldu. Ardından direktör bir şeyler konuşmak zorundaymış gibi bıkkın bir ifadeyle ‘Kantarın topu biraz kaçmış’ dedi. ‘Neyse biz sizi arar, bilgilendiririz’.


O gün bugün hala bekliyorum, arayan soran yok. Anlaşılan kantarın topunu o gün bu gün bir türlü tutturamadık…


Kaynak: Memleketimden İnsan Kaynakları Manzaraları

17 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page